Varis ve Kronik Venöz Yetmezlik (KVY), bacak toplardamarlarındaki kapakçıkların işlevini yitirmesi sonucu kanın kalbe doğru taşınamayıp yerçekimi etkisiyle geriye kaçması ve damar içinde göllenmesiyle oluşan mekanik bir dolaşım bozukluğudur. Damar duvarlarının artan iç basınca dayanamayarak kalıcı olarak genişlemesi ve kıvrımlı bir yapı almasıyla karakterize edilen bu tablo basit bir estetik sorundan ziyade tedavi gerektiren hemodinamik bir yetersizlik halidir. Girişimsel Radyoloji disiplini, bu durumu yüzeyel bir görüntü bozukluğu olarak değil alt ekstremite sağlığını tehdit eden ve kaynağındaki kaçak noktalarının tespit edilerek düzeltilmesini zorunlu kılan ilerleyici bir tıbbi problem olarak tanımlar.

Varis Nedir ve Neden Oluşur?

Vücudumuzdaki dolaşım sistemi muazzam bir mühendislik harikasıdır. Atardamarlar kalpten çıkan temiz kanı tüm vücuda dağıtırken, bu işin arkasında kalbin güçlü pompa kuvveti vardır. Ancak iş toplardamarlara düştüğünde durum biraz zorlaşır. Toplardamarlar, dokularda kullanılmış, oksijeni azalmış ve metabolik atıklarla yüklenmiş kanı tekrar yukarı, kalbe taşımak zorundadır. Bacaklarımız söz konusu olduğunda bu işlem yerçekimine karşı yapılan zorlu bir tırmanıştır.

Bu tırmanışı mümkün kılmak için bacak toplardamarlarımızın içinde, tek yöne açılan minik kapakçıklar bulunur. Bu kapakçıklar adeta birer “check-valf” gibi çalışır. Kan yukarı doğru hareket ederken kapaklar açılır, yerçekimi kanı aşağı çekmek istediğinde ise kapaklar sıkıca kapanarak geri kaçışı engeller.

Ancak çeşitli nedenlerle bu kapakçıklar hasar görürse, tam kapanamaz hale gelirler. Tıpkı contası gevşemiş bir musluk gibi sızdırmaya başlarlar. Tıbbi literatürde “venöz reflü” dediğimiz bu durum sonucunda, yukarı gitmesi gereken kanın bir kısmı aşağıya, ayak bileklerine doğru geri kaçar. Geri kaçan kan damar içinde birikir ve ciddi bir basınç oluşturur. Yüksek basınca dayanamayan damar duvarı zamanla esner, balonlaşır ve kıvrımlı bir hal alır. İşte cilt yüzeyinde gördüğünüz o şişkin damarlar, aslında içerideki bu yüksek basıncın ve kaçak akımın bir sonucudur.

Varis Sadece Kozmetik Bir Sorun mudur?

Toplumda varis genellikle “biraz kötü görünüyor ama sağlığımı tehdit etmez” düşüncesiyle ertelenen bir durumdur. Oysa varis, “Kronik Venöz Yetmezlik” adını verdiğimiz, ilerleyici ve tedavi edilmezse ciddi komplikasyonlara yol açabilen bir damar hastalığının en belirgin işaretidir.

Başlangıçta sadece görsel bir rahatsızlık gibi dursa da bacaklarda sürekli artan venöz basınç, zamanla damar dışına sızarak çevre dokuları etkilemeye başlar. Bu durum bacağın beslenmesini bozar. Eğer müdahale edilmezse süreç bacakta iyileşmeyen yaralara (venöz ülser) kadar ilerleyebilir. Bu nedenle varisi sadece “etek giyememe” veya “bacakların kötü görünmesi” sorunu olarak değil bir dolaşım bozukluğu olarak ele almak gerekir. Tedavi sadece bacağı güzelleştirmek için değil gelecekte oluşabilecek ciddi sağlık sorunlarını önlemek için yapılır.

Varisin Belirtileri Nelerdir?

Varis hastalığı sinsice ilerleyebilir ancak vücut genellikle bize bazı sinyaller gönderir. Hastalarımızın çoğu, günün ilk saatlerinde nispeten rahatken, akşama doğru artan şikayetlerden yakınır. Yerçekiminin etkisiyle gün boyu bacaklarda biriken kan, akşam saatlerinde en yüksek basınç seviyesine ulaşır.

En sık karşılaşılan belirtiler şunlardır:

  • Bacaklarda ağırlık hissi
  • Çabuk yorulma
  • Akşamları artan bacak ağrısı
  • Gece krampları
  • Ayak bileklerinde şişlik
  • Kaşıntı
  • Yanma hissi
  • Huzursuz bacak hissi
  • Ciltte renk değişikliği
  • Görünür damar paketleri
  • Kılcal damar çatlamaları

Bu belirtiler her hastada aynı şiddette görülmeyebilir. Bazen dışarıdan bakıldığında çok büyük varisleri olan bir hastanın hiç ağrısı olmayabilirken, dışarıdan sadece ince kılcal damarları görünen bir hastanın ciddi ağrı ve kramp şikayetleri olabilir. Bu durum yüzeyel görüntünün her zaman içerideki yetmezliğin şiddetini yansıtmadığını gösterir.

Varis Oluşumunda Risk Faktörleri Nelerdir?

Bazı insanlar varis oluşumuna diğerlerine göre daha yatkındır. Bu yatkınlığı belirleyen en önemli faktör, genetik mirasımızdır. Ailesinde varis öyküsü olan bireylerde, damar duvarı yapısının veya kapakçık dayanıklılığının zayıf olma ihtimali daha yüksektir.

Varis oluşumunu tetikleyen başlıca risk faktörleri şöyledir:

  • Genetik yatkınlık
  • İleri yaş
  • Kadın cinsiyeti
  • Gebelik
  • Obezite
  • Hareketsiz yaşam tarzı
  • Uzun süre ayakta durmayı gerektiren meslekler
  • Uzun süre oturarak çalışma
  • Sigara kullanımı
  • Dar kıyafetler
  • Yüksek topuklu ayakkabılar
  • Ağır kaldırma
  • Sıcak ortamlar

Özellikle gebelik dönemi, varis gelişimi için kritik bir süreçtir. Hem hormonal değişimlerin damar duvarlarını gevşetmesi hem de büyüyen bebeğin ana toplardamarlara baskı yapması, bacaklardaki basıncı artırır. Meslek grupları açısından baktığımızda ise öğretmenler, cerrahlar, kuaförler, garsonlar ve masa başı çalışanları en yüksek risk grubunda yer alır.

Varis Teşhisi Nasıl Konulur ve Doppler Ultrasonun Yeri Nedir?

Varis tedavisinde başarının anahtarı, sorunun kaynağını doğru tespit etmektir. Gözle görülen varisler, aslında buzdağının sadece görünen kısmıdır. Asıl sorun genellikle daha derinde, ana yüzeyel toplardamarlardaki (Safen venler) kapakçık yetersizliğidir. Bu yetersizliği saptamanın altın standardı ise Renkli Venöz Doppler Ultrasonografidir.

Girişimsel Radyoloji pratiğinde Doppler Ultrason, bizim gözümüzdür. Bu tetkik sayesinde damarların içini görür, kanın akış yönünü takip eder ve kapakçıkların sızdırıp sızdırmadığını anlık olarak değerlendiririz.

Doppler incelemesi sırasında dikkat edilmesi gereken en kritik nokta, tetkikin mutlaka ayakta yapılması gerekliliğidir. Hasta yatarken yerçekimi etkisi ortadan kalktığı için, kaçaklar (reflü) maskelenebilir ve gözden kaçabilir. Oysa hasta ayaktayken damarlara binen yük artar ve yetmezlik kendini net bir şekilde gösterir.

Doppler Ultrason ile şu verileri elde ederiz:

  • Yetmezlik olan damarın çapı
  • Kaçağın süresi ve şiddeti
  • Kaçağın başladığı ve bittiği seviyeler
  • Derin venlerin durumu
  • Pıhtı varlığı
  • Perforan venlerin (ara bağlantı damarları) durumu

Bu detaylı haritalama yapılmadan tedaviye başlamak, körlemesine bir yolculuğa çıkmaya benzer. Sadece görünen damarları tedavi etmek, ana kaynağı kurutmayacağı için hastalığın kısa sürede tekrarlamasına neden olur.

Varis Tedavisinde Eski Yöntemler ve Yeni Yöntemler Arasındaki Farklar Nelerdir?

Yakın geçmişe kadar varis tedavisi denildiğinde akla gelen tek seçenek cerrahi yöntemlerdi. “Stripping” adı verilen bu klasik ameliyatlarda, kasıktan ve ayak bileğinden kesiler yapılır, varisli damarın içine bir tel gönderilir ve damar koparılarak bacağın içinden çekilip çıkarılırdı.

Bu yöntemler şu dezavantajlara sahipti:

  • Genel anestezi (narkoz) gerekliliği
  • Hastanede yatış zorunluluğu
  • Ağrılı iyileşme süreci
  • Dikiş izleri
  • Sinir hasarı riski
  • Yüksek tekrarlama oranı
  • Uzun iş gücü kaybı

Günümüzde ise teknoloji ve tıbbın ilerlemesiyle birlikte tedavi yaklaşımı tamamen değişmiştir. Artık “Endovenöz Yöntemler” dediğimiz, damar içinden yapılan minimal invaziv tedaviler ön plandadır. Bu modern yöntemlerde amaç damarı söküp çıkarmak değil damarı olduğu yerde kapatarak iptal etmektir. Vücut, kapatılan bu damarı zamanla kendi dokusu içinde eriterek yok eder.

Endovenöz Lazer Ablasyon (EVLA) ve Radyofrekans Tedavisi Nasıl Uygulanır?

Lazer ve Radyofrekans yöntemleri, “termal ablasyon” yani ısı enerjisiyle damarı kapatma prensibine dayanır. Bu işlemler ameliyathane şartları gerektirmeyen, lokal anestezi ile yapılabilen konforlu prosedürlerdir.

İşlem süreci şu adımlardan oluşur:

  • Ultrason eşliğinde damara giriş
  • Kateter yerleştirilmesi
  • Tümesan anestezi uygulaması
  • Isı enerjisi verilmesi
  • Damarın kapatılması

Öncelikle, ultrason rehberliğinde yetmezlik olan damarın en alt seviyesinden iğne deliği kadar küçük bir giriş yapılır. Bu girişten damar içine ince bir lazer fiberi veya radyofrekans kateteri yerleştirilir.

Ardından damar çevresine “tümesan anestezi” adı verilen özel bir sıvı karışımı enjekte edilir. Bu sıvının üç önemli görevi vardır:

  • Bölgeyi tamamen uyuşturarak hastanın ağrı duymasını engellemek.
  • Damarı çevre dokulardan uzaklaştırarak cildin ve sinirlerin ısıdan zarar görmesini önlemek.
  • Damarı dıştan sıkıştırarak kanı boşaltmak ve kateterin damar duvarına tam temas etmesini sağlamak.

Hazırlıklar tamamlandıktan sonra cihaz çalıştırılır ve kateter yavaşça geri çekilirken ucundan verilen ısı enerjisiyle damar iç duvarı yakılarak yapıştırılır. İşlem ortalama 30-40 dakika sürer ve hasta işlem sırasında ağrı hissetmez. İşlem biter bitmez hasta ayağa kalkıp yürüyerek evine gidebilir.

Köpük Skleroterapi (Köpük Tedavisi) Nedir?

Halk arasında “iğne tedavisi” veya “köpük tedavisi” olarak bilinen bu yöntem damar içine kimyasal bir madde (sklerozan) verilerek damarın kapatılmasını sağlar. Ancak ilacın sıvı halden ziyade köpük haline getirilerek kullanılması etkinliği ciddi oranda artırır.

Köpük formunun avantajları şunlardır:

  • Daha az ilaçla daha geniş yüzeye temas
  • Damar içinde kanla hemen karışmayıp daha uzun süre kalabilme
  • Ultrason altında görülebilme

Köpük tedavisi genellikle ana damar kapatıldıktan sonra kalan yan dal varisleri için veya Lazer/Radyofrekans kateterlerinin giremeyeceği kadar kıvrımlı damarlar için kullanılır. Girişimsel Radyolog, ultrason eşliğinde çok ince iğnelerle damara girer ve köpüğü enjekte eder. Köpük damar duvarını tahrip eder ve damarın büzüşüp kapanmasını sağlar. Anestezi gerektirmeyen, poliklinik şartlarında uygulanan pratik bir yöntemdir.

Biyolojik Yapıştırıcı (VenaSeal) Yöntemi Nasıl Çalışır?

Son yıllarda popülerliği artan bir diğer yöntem ise “zamk” veya “yapıştırıcı” tedavisidir. Bu yöntemde ısı enerjisi kullanılmaz, bunun yerine doku uyumlu özel bir tıbbi yapıştırıcı kullanılır.

İşlem mantığı Lazer/Radyofrekans ile benzerdir ancak tümesan anestezi gerektirmez. Ultrason eşliğinde damara yerleştirilen kateterden, belirli aralıklarla yapıştırıcı sıkılır ve dışarıdan bası uygulanarak damar duvarlarının birbirine yapışması sağlanır.

Bu yöntemin avantajları şunlardır:

  • Isı kullanılmadığı için sinir hasarı riski yoktur
  • Tümesan anestezi iğnelerine gerek kalmaz
  • İşlem sonrası varis çorabı giyme zorunluluğu yoktur
  • İyileşme süreci çok daha hızlıdır

Ancak her hasta yapıştırıcı tedavisine uygun olmayabilir. Damarın çapı, derinliği ve yapısı bu kararda etkilidir. Ayrıca vücudun yabancı bir maddeye karşı alerjik reaksiyon geliştirme riski çok düşük de olsa göz önünde bulundurulmalıdır.

Girişimsel Radyoloji Uzmanının Tedavideki Rolü Nedir?

Varis tedavisinde Girişimsel Radyologları ön plana çıkaran en önemli özellik, görüntüleme teknolojilerine olan hakimiyetleridir. Bizler, meslek hayatımız boyunca ultrason, tomografi ve anjiyografi gibi cihazları kullanarak vücudun en derin noktalarına minimal invaziv yollarla ulaşma konusunda uzmanlaşırız.

Varis tedavisinde de bu “görerek işlem yapma” yeteneği hayati önem taşır. İşlemin her aşamasında ultrason kullanılır. İğnenin damara girişinden, kateterin ilerletilmesine, anestezinin dağılımından, damarın kapandığının teyit edilmesine kadar her adım ekranda izlenir. Bu sayede hata payı en aza indirilir ve işlem güvenliği maksimize edilir.

Ayrıca tanıyı koyan (Doppler incelemesini yapan) hekim ile tedaviyi uygulayan hekimin aynı kişi olması, tedavi planlamasındaki bütünlüğü sağlar. Hangi damarın kapatılacağı, hangi yan dala köpük yapılacağı gibi stratejik kararlar, bizzat işlemi yapacak uzman tarafından verilir.

Tedavi Sonrası İyileşme Süreci Nasıldır?

Endovenöz tedavilerin en büyük avantajı, hastanın günlük yaşamından kopmamasıdır. İşlem sonrası hastalarımızı hemen yürütürüz. Yürümek, bacak kaslarını çalıştırarak kan dolaşımını hızlandırır ve derin damarlarda pıhtı oluşma riskini azaltır.

Lazer, Radyofrekans ve Köpük tedavilerinden sonra genellikle bir süre varis çorabı giyilmesi önerilir. Varis çorabının faydaları şunlardır:

  • İşlem yapılan bölgeye baskı uygulayarak kanamayı önler
  • Damar duvarlarının birbirine yapışmasını destekler
  • Ödem ve şişliği azaltır
  • İyileşme sürecini hızlandırır

Hastalar işlemden sonraki gün işlerine dönebilirler. Sadece ilk birkaç hafta ağır sporlardan, sıcak banyo, hamam, sauna gibi ortamlardan uzak durulması ve uzun süre hareketsiz kalınmaması önerilir. Hafif yürüyüşler ise teşvik edilir. İşlem bölgesinde hafif morluklar, çekilme hissi veya hassasiyet olması normaldir ve genellikle kısa sürede kendiliğinden geçer.

Varis Tedavi Edilmezse Ne Olur?

Varis, tedavi edilmediği takdirde sadece görüntü bozukluğuyla kalmaz, ilerleyerek ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Kanın sürekli bacaklarda göllenmesi, doku beslenmesini bozar ve kronik inflamasyona neden olur.

Tedavi edilmeyen varisin olası komplikasyonları şunlardır:

  • Kronik bacak ağrısı ve kramplar
  • Kalıcı bacak şişliği (Lenfödem)
  • Ciltte kahverengi lekelenmeler
  • Ciltte kalınlaşma ve sertleşme (Lipodermatoskleroz)
  • Yüzeyel damar iltihabı (Tromboflebit)
  • Damar içi pıhtı oluşumu (Derin Ven Trombozu)
  • Akciğere pıhtı atması (Pulmoner Emboli)
  • Varis kanamaları
  • İyileşmeyen ayak bileği yaraları (Venöz Ülser)

Özellikle venöz ülserler, hastanın yaşam kalitesini ciddi şekilde düşüren, enfeksiyona açık ve tedavisi aylar sürebilen zorlu yaralardır. Bu aşamaya gelmeden müdahale etmek, tedavinin başarısı ve hastanın konforu açısından çok önemlidir.

Tedaviden Sonra Varis Tekrarlar mı?

Hastalarımızın en sık sorduğu sorulardan biri de nüks riskidir. Açık konuşmak gerekirse, varis kronik ve genetik altyapısı olan bir hastalıktır. Ancak doğru tedavi ile nüks oranı çok düşüktür.

Eski cerrahi yöntemlerde nüks oranları %20-30’lara kadar çıkabilirken, modern endovenöz yöntemlerde bu oran %5’in altındadır. Burada önemli olan “nüks” ile “yeni varis oluşumu” kavramlarını ayırt etmektir. Tedavi edilen ana damar genellikle tekrar açılmaz. Ancak hastanın genetik yatkınlığı devam ettiği için, yıllar içinde bacağındaki başka damarlarda yeni yetmezlikler gelişebilir.

Bu nedenle varis tedavisini tek seferlik bir işlemden ziyade, bir süreç yönetimi olarak görmek gerekir. Tedavi sonrası belirli aralıklarla yapılacak kontrollerle, yeni oluşmaya başlayan kaçaklar çok erken evrede yakalanıp küçük dokunuşlarla (örneğin tek seans köpük tedavisiyle) giderilebilir.

Kilo kontrolü sağlamak, düzenli egzersiz yapmak, uzun süre hareketsiz kalmaktan kaçınmak ve gerektiğinde koruyucu varis çorabı kullanmak, yeni varis oluşumunu engellemek veya geciktirmek için elimizdeki en güçlü silahlardır. Unutmayın varis kaderiniz değildir; modern tıp sayesinde yaşam kalitenizi artırmak ve sağlıklı bacaklara kavuşmak artık çok daha kolaydır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Call Now Button