Prostat, sadece erkeklerde bulunan, mesanenin çıkışında idrar kanalını bir yüzük gibi saran ve üreme yeteneği için hayati sıvılar üreten ceviz büyüklüğünde glandüler bir organdır. Bu bezin temel işlevi, meninin sıvı kısmını oluşturarak sperm hücrelerinin hareketliliğini ve canlılığını sağlamaktır. Erkeklerde yaşın ilerlemesiyle birlikte hormonal değişimlere bağlı olarak boyut artışı gösteren prostat, kritik anatomik konumu nedeniyle idrar yolunu sıkıştırarak kendini belli eder. Bu büyüme süreci, idrar akışında zayıflama, başlatmada güçlük, mesaneyi tam boşaltamama hissi ve özellikle geceleri sık tuvalete kalkma (noktüri) gibi yaşam kalitesini düşüren tipik belirtilerle klinik tablo oluşturur.
Prostat Nedir ve Vücutta Nerede Bulunur?
Prostat, sadece erkeklerde bulunan ve üreme sisteminin vazgeçilmez bir parçası olan kestane veya ceviz büyüklüğünde bir salgı bezidir. Bu organın vücudumuzdaki konumu aslında yaşadığımız sorunların da ana kaynağını oluşturur. Prostat, idrar torbasının yani mesanenin hemen altında, leğen kemiği boşluğunun derinliklerinde yer alır. Ancak onu asıl önemli kılan özellik, idrarı mesaneden dışarı taşıyan ve “üretra” adını verdiğimiz idrar kanalını bir yüzük gibi çepeçevre sarmasıdır.
Bu anatomik yerleşimi daha iyi anlamak için basit bir benzetme yapabiliriz. Mesaneyi bir su deposu, idrar kanalını da bu depodan suyu boşaltan bir hortum olarak düşünün. Prostat, bu hortumun tam çıkış noktasında, hortumu saran bir conta gibidir. Gençlik yıllarında bu conta tam kararında durur ve suyun akışına engel olmaz. Ancak yaş ilerledikçe bu doku büyümeye başladığında, hortumu dışarıdan içeriye doğru sıkıştırmaya başlar. İşte tüm hikaye aslında bu fiziksel sıkışma ile başlar.
Prostatın Temel Görevleri Nelerdir?
Çoğu zaman sadece hastalıklarıyla anıldığı için prostatın vücut için gereksiz veya zararlı bir organ olduğu yanılgısına düşülebiliyor. Oysa prostat, erkek üreme sağlığı için kritik bir organdır. Temel işlevi, meninin sıvı kısmının önemli bir bölümünü üretmektir. Bu özel sıvı, sperm hücrelerinin canlı kalmasını, beslenmesini ve hedefe doğru hareket etmesini sağlar. Yani üreme yeteneğinin devamlılığı için prostatın sağlıklı çalışması şarttır. Ayrıca yapısında bulunan kas lifleri sayesinde, boşalma sırasında kasılarak meninin dışarı atılmasına yardımcı olur. Dolayısıyla hem salgı üreten bir bez hem de kasılma yeteneği olan aktif bir dokudur.
Prostat Neden Büyür ve Bu Süreç Normal midir?
Prostat büyümesi, teknik adıyla “Benign Prostat Hiperplazisi” (BPH), aslında erkek yaşlanmasının doğal bir sonucudur. Nasıl ki yaş aldıkça saçlarımız beyazlıyor, cildimiz esnekliğini kaybediyorsa, prostat dokusu da değişim geçirir. Prostat, erkek hayatı boyunca iki ana büyüme evresi geçirir. İlki ergenlik dönemindedir ve bez normal boyutlarına ulaşır. İkinci evre ise genellikle 40’lı yaşlardan sonra başlar ve hayat boyu devam eder.
Bu büyümenin temelinde yatan sebepler şunlardır:
- İlerleyen yaş
- Testosteron hormonundaki değişimler
- Genetik faktörler
- Aile öyküsü
- Hücresel yaşlanma
Bu faktörlerin etkisiyle prostat hücreleri çoğalmaya başlar. Bu çoğalma kanserli bir çoğalma değildir, tamamen iyi huylu bir doku artışıdır. Ancak organın dışı sert bir kapsülle çevrili olduğu için, büyüyen doku dışarıya doğru genişlemek yerine içeriye, yani idrar kanalına doğru baskı yapar. Bu da zamanla idrar akışının bozulmasına neden olur.
Prostat Büyümesi ve Prostat Kanseri Arasındaki Fark Nedir?
Bu konu hastalarımızın en çok endişe ettiği ve kafa karışıklığı yaşadığı noktadır. İyi huylu prostat büyümesi (BPH) ile prostat kanseri tamamen farklı iki durumdur. BPH, prostatın iç kısmındaki, idrar kanalına komşu olan bölgenin büyümesidir. Prostat kanseri ise genellikle prostatın dış kabuğuna yakın bölgesindeki hücrelerin kontrolsüz ve kötü huylu çoğalmasıdır.
Bir kişide iyi huylu prostat büyümesi olması, o kişinin ileride prostat kanseri olacağı anlamına gelmez. Benzer şekilde prostatı büyük olmayan birinde de kanser gelişebilir. Hatta aynı hastada hem iyi huylu büyüme hem de prostat kanseri aynı anda bulunabilir. Bizim burada bahsettiğimiz ve idrar yapmayı zorlaştıran belirtiler genellikle iyi huylu büyümenin sonucudur. Ancak her prostat muayenesinde ve değerlendirmesinde, rutin olarak kanser ihtimalini de gözden geçiririz çünkü erken teşhis her iki durumda da hayat kurtarıcıdır.
En Sık Karşılaşılan Prostat Belirtileri Nelerdir?
Prostat büyüyüp idrar kanalını sıkıştırmaya başladığında veya mesanenin yapısını bozduğunda vücut çeşitli sinyaller vermeye başlar. Bu belirtiler kişiden kişiye değişebilir; kimisinde çok hafif seyrederken, kimisinde günlük hayatı durma noktasına getirebilir. Belirtileri genel olarak idrarı atarken yaşanan zorluklar ve idrarı tutarken yaşanan sorunlar olarak ikiye ayırabiliriz.
En yaygın görülen belirtiler şunlardır:
- İdrar akış hızında zayıflama
- Kesik kesik işeme
- İdrarı başlatmakta güçlük çekme
- İdrar yaparken ıkınma ihtiyacı
- İdrarın sonunda damlama olması
- İdrar yaptıktan sonra içeride idrar kalmış hissi
- Çatallı veya dağınık idrar akımı
- Tuvalete yetişememe korkusu
Bu belirtiler zamanla yavaş yavaş geliştiği için hastalar durumu kanıksayabilir ve “yaşlılıktandır” diyerek geçiştirebilir. Oysa bu belirtilerin her biri, içeride artan bir tıkanıklığın ve mesanenin bu tıkanıklığı aşmak için verdiği mücadelenin birer göstergesidir.
Gece Sık İdrara Kalkmak (Noktüri) Bir Prostat Belirtisi midir?
Kesinlikle evet ve belki de hastaları en çok bezdiren, yaşam kalitesini en derinden sarsan belirti budur. Tıbbi adıyla “noktüri”, gece uykudan uyanıp tuvalete gitme ihtiyacıdır. Sağlıklı bir düzen içinde, gece boyunca kesintisiz uyumanız veya en fazla bir kez uyanmanız beklenir. Ancak prostat hastalarında bu sayı 3, 4 hatta 5’e çıkabilir.
Bu durumun yarattığı olumsuzluklar şunlardır:
- Derin uykuya geçememe
- Kronik yorgunluk hali
- Gün içinde konsantrasyon bozukluğu
- Gerginlik ve sinirlilik
- Depresif ruh hali
- Eş ile uyku uyumunun bozulması
Prostat büyüdüğünde mesane boşalamaz ve içeride hep bir miktar “artık idrar” kalır. Bu kalan idrar yüzünden mesane kapasitesi düşer ve çok daha çabuk dolar. Ayrıca prostatın mesane tabanına yaptığı baskı, beyne sürekli “tuvaletim var” sinyali gitmesine neden olur. Sonuç olarak hasta, aslında çok az idrarı olsa bile uyanmak zorunda kalır.
Prostat Belirtileri Yanma veya Ağrı Yapar mı?
Sadece prostat büyümesi, tek başına genellikle idrar yaparken yanma yapmaz. Ancak prostat büyümesi tedavi edilmezse ve idrar kesesinde sürekli artık idrar kalırsa, bu durum bakterilerin üremesi için mükemmel bir ortam hazırlar. Durgun suyun yosun tutması gibi, mesanede bekleyen idrar da enfeksiyona açık hale gelir.
Eğer şu şikayetleriniz varsa, durum prostat büyümesinden öte bir enfeksiyona dönüşmüş olabilir:
- İdrar yaparken şiddetli yanma
- Kasık bölgesinde ağrı
- Ateş yükselmesi
- İdrarın renginde bulanıklık
- Kötü kokulu idrar
- Makatta dolgunluk hissi
Bu tablo prostat büyümesinin üzerine eklenmiş bir idrar yolu enfeksiyonunu veya prostat iltihabını (prostatit) işaret eder. Bu durumda sadece prostatı küçültmek yetmez, öncelikle enfeksiyonun tedavi edilmesi gerekir.
İdrar Renginde Kan Görülmesi Prostat Belirtisi midir?
İdrarda kan görülmesi (hematüri), asla ihmal edilmemesi gereken ciddi bir bulgudur. Prostat büyüdüğünde üzerindeki damarlar genişler ve hassaslaşır. Bazen zorlanma ile bu damarlar çatlayabilir ve idrarda kanamaya neden olabilir. Bu durum iyi huylu büyümenin bir sonucu olabilir.
Ancak kanama aynı zamanda şunların da habercisi olabilir:
- Mesane kanseri
- Böbrek taşları
- Ciddi enfeksiyonlar
- Prostat kanseri
Bu nedenle “prostattandır” diyerek kanamayı evde geçiştirmemek gerekir. İdrarda kan görülen her durum aksi ispat edilene kadar detaylı inceleme gerektiren acil bir durumdur.
Prostat Büyümesi Tedavi Edilmezse Ne Gibi Sorunlara Yol Açar?
Pek çok hasta, şikayetleri çok şiddetli değilse doktora gitmeyi erteleyebilir. Ancak BPH ilerleyici bir süreçtir ve kendi kendine düzelmez. Tedavi edilmeyen tıkanıklık, zamanla mesane kaslarının yapısını bozar. Mesane önce kalınlaşır, sonra esnekliğini kaybeder ve en sonunda “tembel mesane” dediğimiz, kasılma yeteneğini yitirmiş bir torbaya dönüşebilir.
Tedavi edilmeyen süreçte karşılaşabileceğimiz riskler şunlardır:
- Ani idrar tıkanması (Glob vesicale)
- Mesane taşları oluşumu
- Tekrarlayan inatçı enfeksiyonlar
- Böbreklere idrar geri kaçışı
- Böbrek yetmezliği riski
- Kalıcı sonda kullanımı zorunluluğu
Özellikle böbreklerin zarar görmesi, bu sürecin en istenmeyen sonucudur. Basit bir prostat büyümesi, ihmal edildiğinde diyaliz gerektirebilecek böbrek sorunlarına yol açabilir. Bu yüzden erken müdahale sadece konfor için değil organ sağlığı için de elzemdir.
Prostat Teşhisi İçin Hangi Yöntemler Kullanılır?
Doktora başvurduğunuzda süreç aslında oldukça hızlı ve ağrısız işler. Teşhisin en önemli basamağı sizin anlattıklarınızdır. Şikayetlerinizin derecesini anlamak için uluslararası standartlarda hazırlanmış formlar kullanırız.
Tanı aşamasında kullandığımız temel araçlar şunlardır:
- Fiziki muayene
- PSA (Prostat Spesifik Antijen) kan testi
- Tam idrar tahlili
- Üriner sistem ultrasonografisi
- İdrar akış testi (Üroflowmetri)
- İşeme sonrası kalan idrar ölçümü
PSA testi, kanser taraması açısından bize yol gösterir. Ultrason ile prostatın tam gramajını ve böbreklerin durumunu görürüz. Üroflowmetri dediğimiz testte ise özel bir kaba idrar yapmanızı isteriz; bu cihaz idrarınızın hızını, basıncını ve süresini bir grafik olarak bize sunar. Bu verilerin hepsi birleştiğinde kişiye özel bir tedavi haritası çıkarırız.
İlaç Tedavisi Her Hasta İçin Yeterli Çözüm müdür?
Hafif ve orta düzeyde şikayeti olan hastalarda ilk tercih genellikle ilaç tedavisidir. Bu ilaçlar iki ana mekanizmayla çalışır: Ya prostatın sıkıştırdığı kasları gevşeterek yolu açarlar ya da hormonları baskılayarak prostatın bir miktar küçülmesini sağlarlar. İlaçlar semptomları rahatlatmakta oldukça başarılıdır.
Ancak ilaç tedavisinin de bazı sınırları ve dezavantajları vardır:
- Ömür boyu kullanım gerekliliği
- Tansiyon düşüklüğü riski
- Baş dönmesi ve halsizlik
- Cinsel istekte azalma
- Meni miktarında azalma
- Zamanla ilacın etkisini yitirmesi
Bazı hastalar ilaçların yan etkilerini tolere edemezken, bazı hastalarda prostat o kadar büyüktür ki ilaçlar artık yetersiz kalır. “Hayatımın sonuna kadar her gün ilaç mı içeceğim?” sorusu hastalarımızı haklı olarak düşündürür. İlaçların yetmediği veya hastanın tercih etmediği noktada daha kalıcı çözümler devreye girer.
Klasik Prostat Ameliyatlarının Riskleri Nelerdir?
Yıllardır uygulanan klasik yöntem TURP adı verilen ve halk arasında “kapalı ameliyat” veya “kazıma yöntemi” olarak bilinen cerrahidir. Bu işlemde penisten girilerek prostat dokusu elektrik enerjisiyle kesilir veya buharlaştırılır. Etkili bir yöntem olmakla birlikte bir “ameliyat” olduğu için kendine has riskleri ve zorlukları barındırır.
Bu ameliyatların getirdiği istenmeyen durumlar şunlardır:
- Genel veya spinal anestezi gerekliliği
- Kanama riski
- Enfeksiyon riski
- Hastanede yatış süreci
- Sonda takılma zorunluluğu
- İdrar kanalında darlık oluşumu
- İdrar kaçırma riski
Ancak hastaların, özellikle de genç ve aktif erkeklerin en çok çekindiği yan etki cinsel fonksiyonlarla ilgilidir. Klasik ameliyatların çoğunda “retrograd ejakülasyon” dediğimiz durum gelişir. Yani boşalma sırasında meni dışarı değil mesaneye doğru geri kaçar. Bu durum “kuru boşalma” olarak adlandırılır ve erkeklerde ciddi psikolojik sıkıntılara yol açabilir. Ayrıca sertleşme sorunları da görülebilen riskler arasındadır.
Ameliyatsız Bir Çözüm Olan Prostatik Arter Embolizasyonu (PAE) Nedir?
Teknolojinin ve tıbbın gelişmesiyle birlikte artık “ya ilaç ya ameliyat” ikilemi ortadan kalktı. Girişimsel Radyoloji alanında uyguladığımız Prostatik Arter Embolizasyonu (PAE), prostat büyümesinde çığır açan, ameliyatsız bir tedavi yöntemidir.
Bu yöntemin temel mantığı şudur: Prostat, kan damarlarından beslenen canlı bir dokudur. Eğer bu dokuyu besleyen “musluğu” kısarsak, doku beslenemez ve küçülmek zorunda kalır. PAE işleminde yaptığımız budur; prostatı besleyen atardamarları anjiyo yöntemiyle tıkayarak prostatın “aç kalmasını” ve doğal yollarla büzüşmesini sağlarız. Herhangi bir kesi yapılmaz, prostat dokusu kesilip çıkarılmaz, sadece beslenmesi kısıtlanır.
PAE İşlemi Adım Adım Nasıl Uygulanır?
PAE, bir ameliyathane prosedürü değil yüksek teknolojili bir anjiyo ünitesi işlemidir. Hasta işlem sırasında uyanıktır, narkoz verilmez, sadece giriş yeri uyuşturulur.
İşlemin aşamaları şunlardır:
- Hasta anjiyo masasına alınır.
- Kasık veya el bileği bölgesi uyuşturulur.
- İğne deliği kadar küçük bir noktadan damara girilir.
- Çok ince borucuklar (kateter) ile prostat damarlarına ulaşılır.
- Damarlar haritalanır.
- Mikroskobik tanecikler damarlara verilir.
- Kan akışı durdurulur.
- İşlem sonlandırılır.
Bu süreçte hasta ağrı hissetmez. Cerrahın neşterle yaptığı işi, biz damar içinden gönderdiğimiz mikroskobik parçacıklarla yaparız. Prostatın her iki tarafını besleyen damarlar tıkandığında işlem tamamlanır. Giriş yerine sadece küçük bir bant yapıştırılır, dikiş atılmaz.
PAE Yönteminin Klasik Ameliyata Göre Avantajları Nelerdir?
Girişimsel radyolojik yaklaşım hastaya cerrahinin getirdiği yükleri yüklemeden tedavi olma şansı sunar. Özellikle anestezi alması riskli olan yaşlı hastalar veya cinsel hayatını korumak isteyen genç hastalar için PAE mükemmel bir alternatiftir.
Bu yöntemin sağladığı temel avantajlar şunlardır:
- Cinsel fonksiyonların tam korunması
- Kuru boşalma riskinin olmaması
- İdrar kaçırma riskinin yok denecek kadar az olması
- Genel anestezi gerektirmemesi
- Hastanede yatış süresinin çok kısa olması
- Sonda takılma zorunluluğunun olmaması
- Kanama riskinin minimum olması
- Ağrısız ve hızlı iyileşme süreci
Klasik ameliyatta doku kesildiği için iyileşme, yaranın kapanmasıyla olur. PAE’de ise bir yara olmadığı için vücudun toparlanması çok daha hızlıdır. Hasta aynı gün veya ertesi gün evine dönebilir, sosyal hayatına kaldığı yerden devam edebilir.
Kimler PAE Tedavisi İçin Uygundur?
BPH tanısı almış ve tedavi gerektiren hemen hemen her hasta grubu için PAE değerlendirilebilir. Ancak bazı hasta grupları için bu yöntem adeta bir “kurtarıcı” niteliğindedir.
Özellikle şu kişiler için PAE idealdir:
- İleri yaşta olup ameliyat riski yüksek olanlar
- Kan sulandırıcı ilaç kullanmak zorunda olanlar
- Kalp veya akciğer yetmezliği olan hastalar
- Cinsel fonksiyonlarını kaybetmek istemeyenler
- Sonda ile yaşamak istemeyenler
- 80 gram ve üzeri çok büyük prostatı olanlar
Daha önce prostat ameliyatı olmuş ama şikayetleri tekrarlamış hastalarda da PAE güvenle uygulanabilir. Ancak prostat kanseri şüphesi olan veya aktif idrar yolu enfeksiyonu olan hastalarda öncelikle bu durumların tedavi edilmesi veya netleştirilmesi gerekir.
İşlem Sonrası İyileşme Sürecinde Sizi Neler Bekler?
İşlemden sonraki süreç oldukça konforludur. Prostatın damarları tıkandığı için organ hemen tepki vermeye başlar. İlk birkaç gün hafif bir yorgunluk, pelvik bölgede dolgunluk hissi veya hafif yanma olabilir. Bu durum “post-embolizasyon sendromu” olarak bilinir ve prostatın küçülmeye başladığının bir işaretidir. Basit ağrı kesicilerle bu süreç kolayca atlatılır.
İyileşme takvimi genellikle şöyledir:
- İlk hafta içinde normal hayata dönüş başlar.
- İkinci haftadan itibaren idrar akışında rahatlama hissedilir.
- Birinci ayda gece kalkmaları belirgin şekilde azalır.
- Üçüncü ve altıncı aylarda prostat en ideal boyutuna küçülür.
Prostat, bir balonun havasının yavaşça inmesi gibi haftalar içinde küçülür. Bu küçülme gerçekleşirken idrar kanalı üzerindeki baskı kalkar. Hasta her geçen gün daha rahat idrar yaptığını, tazyikin arttığını ve mesanesinin tam boşaldığını fark eder. En güzeli de tüm bu iyileşme sürecini yaşarken cinsel hayatında veya vücut bütünlüğünde hiçbir kayıp yaşamamış olmasıdır.

Dr. Ali Yurtlak, 1996 yılında Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olmuş ve radyoloji uzmanlık eğitimini İstanbul Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tamamlamıştır. Girişimsel Radyoloji alanında 20 yılı aşkın deneyime sahip olan Dr. Yurtlak, minimal invaziv ve anjiyografik tedavilerde uzmanlaşmıştır.
Kariyeri boyunca 5000’den fazla hastaya başarılı tedavi uygulamış, 3500’ü aşkın girişimsel işlem gerçekleştirmiştir. Günümüzde BHT CLINIC İstanbul Tema Hastanesi’nde aktif olarak görev yapan Dr. Yurtlak, damar ve organ hastalıklarında tanısal ve tedavi amaçlı girişimsel radyolojik yöntemlerle hastalarına modern, güvenli ve etkili çözümler sunmaktadır.

