Varikosel, testisteki sperm üretimini sağlayan hassas ortamı bozarak, menide hiç sperm bulunmaması anlamına gelen azospermiye yol açabilen en önemli ve tedavi edilebilir nedenlerden biridir. Bu damar genişlemesi, testiste ısı artışı ve toksik madde birikimine neden olarak sperm üretimini durma noktasına getirebilir. Erkek kısırlığıyla mücadele eden çiftler için bu bağlantıyı anlamak kritiktir, çünkü varikoselin doğru yöntemle tedavi edilmesi, “sıfır sperm” tablosunu tersine çevirerek çocuk sahibi olma yolunda yeni bir umut kapısı aralayabilir. Bu durum tedavi sonrası olumlu sonuçların mümkün olduğunu göstermektedir.
Testislerdeki Varisleşme Olan Varikosel Nedir?
Varikoseli en basit haliyle testislerin toplardamarlarındaki varisleşme olarak düşünebiliriz. Tıpkı bacaklarda görülebilen varisler gibi, testisten kirli kanı uzaklaştırmakla görevli damarların içindeki kapakçıklar bozulur. Bunun sonucunda kan, olması gerektiği gibi kalbe doğru akamaz ve geriye doğru kaçarak testis çevresindeki damarlarda birikir. Bu birikme, damarların zamanla genişlemesine, kıvrıntılı bir hal almasına neden olur.
İleri derecedeki varikoseller, doktor muayenesinde skrotumda (testis torbası) ele gelen, dokunulduğunda “solucan torbası” gibi hissedilen bir yapı oluşturur. Genellikle ağrısız olsa da bazı erkeklerde günün sonuna doğru, özellikle uzun süre ayakta kalındığında künt bir sızlama veya ağırlık hissine yol açabilir. Daha da önemlisi, testisin çalışma ortamını bozarak sperm üretimini ve kalitesini düşürür.
Klinik olarak varikoselin ciddiyetini anlamak için bir derecelendirme sistemi kullanılır:
- Grade 0 (Subklinik)
- Grade I (Sadece ıkınmayla hissedilen)
- Grade II (Normal duruşta elle hissedilen)
- Grade III (Dışarıdan gözle görülen)
Varikosellerin büyük çoğunluğunun (%90) sol tarafta görülmesi tamamen anatomik bir durumdur ve genellikle endişe verici değildir. Ancak sadece sağ tarafta ortaya çıkan veya aniden beliren bir varikosel, karın içinde bir baskı unsuru olabileceği için mutlaka daha ileri tetkik gerektiren önemli bir uyarıdır.
“Sıfır Sperm” Anlamına Gelen Azospermi Neden Olur?
Azospermi, menide mikroskop altında dahi tek bir sperm hücresinin bile bulunamaması durumudur. Bu tanı, çiftler için doğal olarak büyük bir şok etkisi yaratır. Ancak azospermi tanısı, her zaman biyolojik olarak çocuk sahibi olmanın imkansız olduğu anlamına gelmez. Sebebi doğru anlamak, tedavi yolunu çizmek için atılacak ilk adımdır. Azosperminin temel olarak iki ana nedeni vardır.
- Tıkanıklığa Bağlı Azospermi (Obstrüktif): Bu durumda testislerdeki “sperm üretim fabrikası” aslında normal çalışıyordur. Sorun, üretilen spermleri dışarı taşıyan kanallardaki bir “tesisat” arızası, yani tıkanıklıktır. Bu tıkanıklık, geçirilmiş enfeksiyonlar veya cerrahi operasyonlar gibi nedenlerle oluşabilir.
- Üretim Bozukluğuna Bağlı Azospermi (Non-obstrüktif): Daha sık karşılaşılan bu türde ise sorun doğrudan “fabrika”nın kendisindedir. Testislerdeki sperm üretimi ya çok ciddi düzeyde azalmıştır ya da tamamen durmuştur. İşte varikosel, bu tip bir azospermiye yol açabilen en önemli ve tedavi edilebilir nedenlerden biridir.
Non-obstrüktif azosperminin diğer olası nedenleri şunlardır:
- Genetik bozukluklar (Klinefelter sendromu gibi)
- Kemoterapi veya radyoterapi tedavileri
- Hormonal sorunlar
- Çocuklukta geçirilen ateşli hastalıklar (kabakulak gibi)
Bu İki Durum Birbirini Nasıl Tetikler?
Varikoselin sperm üretimini durma noktasına getirmesi, tek bir nedene bağlı değildir. Testislerde göllenen kirli kan, bir domino etkisi yaratarak bir dizi zararlı süreci tetikler. Bu süreçler, testisin sağlıklı çalışma ortamını tamamen bozar. Varikoselin testise verdiği temel zararlar.
- Isı Artışı (Hipertermi): Sağlıklı sperm üretimi için testislerin vücut sıcaklığından birkaç derece daha serin olması gerekir. Varikosel, bu doğal soğutma sistemini bozarak testis içi sıcaklığı artırır ve sperm üreten ana hücrelere doğrudan zarar verir.
- Toksik Madde Birikimi (Oksidatif Stres): Yavaşlayan kan akımı nedeniyle testiste biriken atık maddeler ve “serbest radikaller” adı verilen zararlı moleküller, sperm hücrelerinin genetik yapısına (DNA) hasar verir.
- Oksijen Azlığı (Hipoksi): Dokulara yeterli taze ve oksijenli kanın ulaşamaması, sperm üreten hücrelerin beslenmesini ve hayatta kalmasını zorlaştırır.
- Hormonal Dengesizlik: Tüm bu olumsuz koşullar, testosteron üretiminden sorumlu olan Leydig hücrelerinin de fonksiyonunu bozarak erkeklik hormonu seviyelerinde düşüşe neden olabilir. Bu da sperm üretimini ayrıca olumsuz etkiler.
Bu dört etken bir araya geldiğinde, sperm üretim süreci (spermatogenez) yavaşlar, duraksar ve en sonunda tamamen durarak non-obstrüktif azospermi tablosu ortaya çıkabilir.
Teşhis Sürecinde Hangi Adımlar İzlenir?
Varikosel ve buna bağlı azospermi şüphesiyle başvuran bir hastada, doğru tanıyı koymak ve en uygun tedavi yolunu belirlemek için sistematik bir değerlendirme yapılır. Bu süreç bir yapbozun parçalarını birleştirmeye benzer ve her adımın ayrı bir önemi vardır. İzlenen temel tanı adımları.
- Detaylı Fizik Muayene: Tanının ilk ve en önemli adımıdır. Uzman bir ürolog tarafından ayakta yapılan muayene ile varikoselin varlığı ve derecesi saptanır.
- Semen Analizi (Spermiogram): Erkek kısırlığı değerlendirmesinin temel taşıdır. Azospermi tanısını kesinleştirmek için en az iki farklı zamanda, 3-5 günlük cinsel perhiz sonrası verilen meni örneği detaylı incelenir.
- Hormonal Kan Testleri: Kandaki FSH, LH ve Testosteron gibi hormonların seviyeleri, azosperminin nedeninin üretim bozukluğu mu yoksa tıkanıklık mı olduğunu anlamada önemli ipuçları verir.
- Skrotal Renkli Doppler Ultrason: Bu görüntüleme yöntemi, muayenede saptanamayan gizli varikoselleri teşhis eder, damar çaplarını ölçer ve en önemlisi, kanın geriye kaçtığını (reflü) net bir şekilde göstererek tanıyı kesinleştirir.
Testis Biyopsisi Tedavi Başarısını Nasıl Öngörür?
Non-obstrüktif azospermisi olan bir erkekte aynı zamanda varikosel de saptandığında, hem hekimin hem de hastanın aklındaki en önemli soru şudur: “Varikoseli tedavi edersek, sperm üretimi yeniden başlar mı?” İşte bu sorunun cevabını en yüksek doğrulukla verebilen yöntem testis biyopsisidir.
Testisten alınan küçük bir doku örneğinin patolojik incelemesi, sperm fabrikasının içindeki gerçek durumu bize gösterir. Biyopsi sonucunda karşılaşılabilecek temel bulgular.
- Hipospermatogenez (HS): Üretim vardır ama çok yavaştır. Tedaviye yanıt potansiyeli en yüksek olan en iyi senaryodur.
- Maturasyon Arresti (MA): Üretim başlar ama olgun sperm oluşamadan bir aşamada takılır kalır.
- Sertoli-Cell-Only Sendromu (SCOS): Sperm üreten ana hücrelerin hiç olmaması durumudur. Tedaviye yanıt şansı en düşük olan en ciddi tablodur.
Biyopsi sonucu, bir nevi kişiye özel bir başarı haritası sunar. Örneğin hipospermatogenez saptanan bir hastada varikosel tedavisi sonrası menide sperm çıkma olasılığı %60’ları aşabilirken, SCOS saptanan bir hastada bu oran %10’un altındadır. Bu bilgi, tedavi kararını verirken gerçekçi beklentiler oluşturulmasını sağlar.
Tedavi Sonrası Başarı Oranları ve Beklentiler Ne Olmalıdır?
Yapılan çok sayıda bilimsel çalışma ve bu çalışmaların birleştirildiği büyük analizler, non-obstrüktif azospermisi ve varikoseli olan erkeklerin yaklaşık %40’ında, varikosel tedavisi sonrası menide yeniden hareketli sperm hücrelerinin görülebildiğini ortaya koymaktadır.
Bu “sıfır” spermden, menide canlı sperm bulunması durumuna geçmek anlamına gelir ki bu çiftin üreme seçeneklerini tamamen değiştiren muazzam bir gelişmedir. Tedavinin sağladığı temel faydaları şu şekilde sıralayabiliriz:
- Doğrudan tüp bebek (ICSI) tedavisine geçme imkanı
- Daha zahmetli olan TESE/mikro-TESE ameliyatından kurtulma olasılığı
- Nadiren de olsa doğal yolla gebelik şansı
- Tedaviye rağmen sperm çıkmazsa bile, mikro-TESE başarısını artırma potansiyeli
Güncel Tedavi Yöntemi Olan Ameliyatsız Embolizasyon Nedir?
Varikosel tedavisinde cerrahi bir seçenek olan mikrocerrahi varikoselektomi “altın standart” olarak kabul edilse de günümüzde Girişimsel Radyoloji uzmanları tarafından uygulanan perkütan embolizasyon, birçok önemli avantaj sunan modern ve ameliyatsız bir alternatiftir.
Embolizasyon, cerrahi bir kesi, dikiş ve genel anestezi gerektirmeyen bir işlemdir. Genellikle kasık veya kol damarından, lokal anestezi altında girilerek yapılır. İşlem sırasında hasta, damardan verilen hafif sakinleştiriciler sayesinde herhangi bir ağrı hissetmez, sadece konforlu bir “yarı uykulu” halde olur. Girişimsel radyolog, röntgen görüntülemesi altında ince bir kateteri (plastik boru) yönlendirerek sorunlu testis damarına ulaşır. Daha sonra bu damarın içine, kan akışını kalıcı olarak durdurmak için koil adı verilen küçük metal sarmallar veya özel bir tıkayıcı sıvı enjekte edilir. Böylece kanın geriye kaçması engellenir ve basınç ortadan kalkan varisli damarlar zamanla söner. İşlem yaklaşık bir saat sürer ve hasta aynı gün evine dönebilir.
Tedavi Seçiminde Embolizasyon ve Cerrahi Nasıl Karşılaştırılmalıdır?
Tedavi yöntemi seçimi, hastanın durumu ve beklentileri göz önünde bulundurularak yapılmalıdır. Her iki yöntemin de varikoseli ortadan kaldırma başarı oranları birbirine çok yakındır. Ancak hasta konforu ve iyileşme süreci açısından aralarında belirgin farklar vardır.
Embolizasyon tedavisinin öne çıkan avantajları şunlardır:
- Genel anestezi gerektirmemesi
- Ciltte kesi veya dikiş izi olmaması
- Ameliyata bağlı enfeksiyon veya hidrosel (torbada su toplanması) riski olmaması
- Çok daha hızlı bir iyileşme süreci (1-2 gün içinde normal hayata dönüş)
- İş ve güç kaybının minimum olması
Mikrocerrahi ameliyatının avantajı ise, varikoselin tekrarlama (nüks) oranının teorik olarak en düşük olduğu yöntem olarak kabul edilmesidir. Ancak bu avantaj, genel anestezi riskini, daha uzun ve ağrılı bir iyileşme sürecini ve potansiyel cerrahi komplikasyonları da beraberinde getirir.

Dr. Ali Yurtlak, 1970 yılında Kahramanmaraş’ta doğmuş bir Girişimsel Radyoloji Uzmanıdır. Tıp eğitimini 1996 yılında Adana Çukurova Üniversitesi’nde tamamladı. Radyoloji alanındaki eğitimini İstanbul Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde aldı. Son yıllarda radyoloji alanında özel bir uzmanlık dalı olan Girişimsel Radyoloji’ye yönelerek anjiyografik işlemler gerçekleştirmektedir. Şu anda Özel Atlas Üniversitesi’nde Öğretim Üyesi olarak görev yapmaktadır ve aynı zamanda İstanbul Medicine Hospital Hastanesi’nde Anjiyografi Sorumlusu olarak çalışmaktadır.